Kavramsal Sanat Çerçevesinde Çağdaş Sanat Eserlerinin Değişimi ve Toplumda Oluşturduğu Algılar
1960-1970 yıllardan itibaren ürünlerini vermeye başlayan kavramsal sanat; tamamlanmış veya hazır-yapıt olarak karşımıza çıkan nesnelerin, olduğu formunun dışında ikincil bir anlama sahip olacak şekilde izleyicinin algısında yer alan sanat olarak karşımıza çıkar. Marcel Duchamp’ın örneklerinin yanında en çok bilinen bir diğer eser olarak karşımıza Joseph Kosuth’un ‘‘Bir ve Üç Sandalye’’ adlı çalışması akıllarda yer alır.
Sanatçı
bir sandalyeyi üç farklı biçimde ifade etmiştir. Somut olarak mekânda var olan
gerçek bir sandalye, hemen yanında sandalye fotoğrafı ve sandalye kavramının
sözlükte yer alan bir açıklamasının bulunduğu bir nesnenin insan belleğinde yer
alan üç farklı alanı nesne, imge ve kavram ile yansıtmaya çalışmıştır.
Sanatçının
eserine baktığımızda bir düşüncenin temelinde kendi bağlamındaki imgelerden
farklı olarak bakış açısının çeşitlendiği biçimlerde yansıtmaya
çalışmıştır. Gerçek hayatta karşılığı olan bir kavramın çeşitli biçimlerde ve
ifadelerde sunulmasının da mümkün olabileceğini göstermiştir.
Kavramsal
sanatta eser veren sanatçılar soyut olarak zihinde yer alan bir imgenin sanata
verilen değer çerçevesinde şekillenerek sosyal düzene aykırı olma ve sanatın
alınıp satılabilen bir disiplin olmasına karşı duruşlarını eserlerinde
sergilemişlerdir.
Geleneksel
sanatta yer alan eseri sanatçı oluşturur görüşünün aksine kalıpları
yıkarak sanatın sadece sanatçı ile veya ürün ile değil; düşünce, imge ve
kavramlar ile ifade edilebileceğini göstermişlerdir.
Kerry
Freedman’a göre yüce olarak algılanan ve estetik niteliğin varlığı ile
şekillenen görsel kültürün, çağdaş
deneyimlere ve sanata estetik açıdan yaklaşan alanı sayesinde kültür ve
teknolojinin çağdaş sanattaki boyutları geçmişten günümüze doğru farklılaşmakta
ve şekillenmektedir (Freedman, 2003).
Sanatta
biçim değiştikçe görsel kültüre bakış açısı değişmekte, sanatçıların da topluma
yansıtmak istediği olgular farklılaşmaktadır.
Martin
Creed’in Işıklar Yanıp Sönüyor adlı eserinde sanatçı sergi mekânında yer alan
bir odada yerleştirdiği ışıkları beş saniye içerisinde yanıp beş saniye
içerisinde sönen devinimini gözler önüne sermiştir. Görünür duruma bakıldığında
geçen sürede ışıkların yanıp sönmesinden başka bir farklılık olmamaktadır. Sanatçı
düşünce olarak dekore ettiği sanatında başka bir müdahaleye izin vermeden ve
müdahale etmeden sergilemeyi tercih etmiştir.
Sanatçı
bu eserini ‘‘ dünya için fazladan bir şey yapmadan’’ sanat
yaratabileceğini kanıtlamıştır (An ve Cerasi, 2017).
Sanatçının
tam da söylediği biçimde seyirciler sergi salonunun içerisinde belirli
sürelerde yanıp sönen ışıkların altında her an bir yerden bir şey çıkacak ümidi
içinde dakikalarca aynı mekânın içerisinde beklemişlerdir. Fakat geçen sürede seyirciler devamlı
kendilerini sorgulamışlardır. Anlam ve bağlamı, sanatçının düşüncesi ile ortaya
çıkaran bu eser başka bir mekânda ve anda bambaşka algılama biçimlerinde
karşımıza çıkabilirdi; örneğin bir aile evinde tavanda yer alan bir ışığın
bozulması da sergi salonunda yer alan eserden farksız olabilirdi. Yalnızca bu
eser için değil; sokakta yer alan bir çöp kutusu yanında geçip giden kimsenin
dikkatini bile çekmezken, bir sanatçının aynı çöp kutusunu alıp sergi mekanına yerleştirdiğinde
toplum tarafından farklı olarak algılanıp incelenmesi aslında sanat bağlamının
günümüzde fikirlerin ifade edilişinde mekânsal ve kavramsal
olanakların önemli olduğunu gösterir.
Felix
Gonzales- Tores’in ‘‘Şeker Yığınları’’ adlı eserinde galeri salonunda yere
serili olan şekerlerden sergiye katılan izleyiciler diledikleri takdirde
şekerden yiyebiliyorlardı. Sergi alanı ile ilgilenen kişiler ise şekerler
azaldıkça yerlerine yeni şekerler yerleştiriyordu. Böylelikle hem sanatçının
düşüncesi hem de izleyicilerin isteklerine göre şekillenen interaktif bir
çalışma hatta devinişsel bir heykel olarak sayılabilen bir sanat eseri olarak
yerini almıştır. Sanatçı bu eserini yok olabilen, değişebilen kırılgan bir
biçim lehine statik bir biçimin ve monolitik bir heykel anlayışının
inkarıdır:’’ şekilden bir açıklamıştır.
Sanatçının
bir seri olarak devam ettirdiği eserlerinden en önemlilerden bir tanesi ise; Ross’un
L.A.’de Portresi adlı çalışmasıdır. Sanatçı bu eserde hem de ele aldığı seri
adı altında oluşturduğu çalışmaların hepsinde devinişsel bir sirkülasyonun
yanında anlamsal ve biçimsel anlamlar yüklemiştir. Ross’un L.A.’de Portresi
adlı çalışmasında ise galeride yer alan bir odanın köşesinde 80 kilo
ağırlığındaki renkli şekerler aslında sanatçının AIDS hastalığından
hayatını kaybeden arkadaşı Ross Laycock’un anısına yapılmıştır. Şekerlerin 80
kilo olması arkadaşının kilosunu ifade etmektedir. Azalan her şeker ise Ross’un
hastalıktan önce kaybettiği kilolardır. Böylelikle izleyicilerin de yardımı ile
devamlı bir devinim halinde olan şekerler yaşamın da sürekliliğini ifade
etmektedir (An ve Cerasi, 2017).
Kaynakça
Freedman, K. (2003).
Teaching visual culture: Curriculum, aesthetics and the social life of art. New
York, NY: Teacher College Press.
Yorumlar
Yorum Gönder